16 Şubat 2009 Pazartesi

Ordan Burdan serisi...


Merhaba,

İyi haftalar, umarım herkes güne iyi başlamıştır.Ben sabahtan beri süren yan dairedeki tadilat yüzünden sinir krizleri geçiriyorum :) sürekli beynimle temas halindeyim nolur ağrıma ama nolur diye :) Sanırım dairedeki tüm kolonlar kirişler balyozla indirildi , yoksa saatlerdir ne kırıyor olabilirler küçücük evde :)
.......
aaaaa :)
Size güzel bir haberim var geçen cuma günü bir hikayeye başladım.Malum başlamak bitirmenin yarısı inşallah bende ağır ağır bitiricem :) Hemen de paylaşıcam sizle ,İstanbul Londra ile karışık bir hava halindeyken bu günleri verimli geçirmeliyim.Bahar gelirse yazamam sanırım :) İçim kıpır kıpır aklım hep dışarda mümkün değil...
......
Öncelikle yukarıda iki yeni kitabım, tavsiye listesine alabilirsiniz. Ama Yalnız Yürümek daha çok genç ruhlara hitap aden bir gerçek öykü , Lise yıllarında yaşanmış bir hikaye...O dönemlerini özleyenler içinde hoş olur tabii. (Zeynocum sana saklıyorum bu kitabı)

Diğeri Anne Soprani'nin Sürükleyici bir sürgün hikayesi diyebilirim. Kenize Murad'ın Saraydan Sürgüne kitabını okuyanlar bu tarzdan zevk alabilirler.
......

14 Şubat herkes için bir şey ifade edebilir bir tarih, benim ve eşim için birşey ifade etmiyor tabii :) evlilikte 5 yılı devirince toplam 9 yıllık bir ilişki içinde artık evlilik yıldönümü bile sıradan birgün olabiliyor.Tabii olmasa keşke ama oluyor ne yazıkkı :) Biz ogün tamamen tesadüf, Haldun Taner Tiyatrosunda,Sait Faik 'in hayatını anlatan '' Öylesine Bir Hikaye''isimli oyunu izledik. Fırsat bulursanız izlemelisiniz. Naşit Özcan,Savaş Dinçer den çok iyi devralmış bu rolü.Eşim biraz sıkılsada ben aradaki Akordiyon ve Klarnet sesiyle mest oldum. Tiyatro en sevdiğim sosyal aktivite, bu hafta sonuda üç kız kardeş olarak üç kız kardeş oyununa gidicez saat üç de :) bu kadar rakam tutturmak hüner ister herhalde :) Başımıza birşey gelmez inşallah kızlar :)
......

Bu arada sanırım kimse kendine yeni bir uğraş bulamadı kimseden ses çıkmadı.Umarım zamanınızı iyi değerlendiriyorsunuzdur. Tabii vakit bulabilenler için bu sözüm, yoksa zaman öyle nankör ki bazen ....

Hepinizi öpüyorum eleştirilerinize açığım, sevgilerrr

5 Şubat 2009 Perşembe

BİR UĞRAŞ SEÇİN :)


Oğlumla hafta sonu yaptığımız parmak boya çalışmamız :)
Hala devam etmekteyiz.Bu işi yaparken her ikimiz de çok zevk alıyoruz. Özellikle bana bu dönemde çok iyi geldi doğrusu.
Düşünmemek zihninizi boşaltmak hatta dinlenmek.. Evet hepsini sağlıyor. İnsanlar,boş kaldıkca süreki beyinlerinde birşeyler kuruyorlar. Olumsuz düşünceler zihinleri kemiriyor.Ama bir uğraş bulmak,onu araştırmak ,uygulamaya başlamak hayata da bağlıyor insanı.
Bugunun dileği bu olsun herkes kendine bir uğraş seçsin ve bir yerden başlasın ne dersiniz :)))
...........
Bugun ofisi toparlarken daha önce patronumun kızı için,okuduğunu düşündüğüm Prof.Dr Haluk Yavuzer'in ''Çocuğunuzun ilk 6 yılı'' adlı kitabı geçti elime.Ve inanılmaz sevindim. Oğlum 2.5 yaşında ve bizde tüm anne babaların yaşadığı 2 yaş sendromunu henüz atlatamadık.Bu yaş önergen denen dönemi kapsıyormuş.Asilik,herşeyi tekbaşına yapma isteği,dediğini yaptırmak vs.... Aynı bizlerinde hani annelerimizin tabiriyle '15 delisi' olduğumuz dönem yani :) Çocuğu olan arkadaşlarıma tavsiye ediyorum bu kitabı :)
..........
Buarada,
Dudağımda çıkan uçuk için de tavsiyeleriniz bekliyorum :)))
sevgilerrr hepinizi öpüyorum

30 Ocak 2009 Cuma




















Merhaba,

Dün Beyoğlu Belediyesinde ki araştırma işi için düşmüştüm yollara.Giderken yağmurla birlikte taşıdığım fot.makinasının ve çantamın ağırlığıyla eziyete dönen yolculuğum İstiklal Caddesine adım atınca sevince dönüşüverdi.Her nekadar tabiri yerindeyse sıçan gibi ıslanmış olsamda yine ağzım kulaklarımda tarihi binalara baka baka ulaştım gitmem gereken yere. Saatler süren dosya inceleme işi nihayet bittiğinde,çok mutlu oldum.
Dönüş yolunda sevdiğim binaların fotoğraflarını çekme fırsatı bulabildim.Genelde elinizde büyük bir fot.makinesi olduğunda bakışlar hep üzerinizde olur daha önceki tecrübelerime dayanarak :) Hoşuma da gider biraz aslında :))
Caddeyi bitirdiğimde rahatlamıştım :) elimde bir sürü fotoğraf olmuştu. Üniversitede ki Fotoğrafçılık dersini, zorunlu çekimler yaptığımız için sevememiştim;ama ders dışında önüme ne gelirse çekiyordum ZENIT makinamla :) Şimdi ne zaman elime profesyonel bir alet geçse hemen atlıyorm üzerine, biraz daha teknik öğrenmem şart tabii.İlerde en çok sahip olmak istediğim şeylerden biride profesyonel bir fotoğraf makinası ...
Taksim Meydanından Kabataş'a gitmek için Finikülere bindim.O zamanla yarışan ulaşım aracını çok seviyorum.Metronun içinde de birkaç fotoğraf çekebildim.Onlarıda başka yazılara eklemeyi düşünüyorum.Kadıköy vapuruna bindiğimde saat 14:30 du ama hava sanki akşam 18:00 suları gibiydi.Gökyüzü inanılmaz bir renkteydi.Ürpermemek mümkün değildi. Ama martılar çok mutlulardı.İnanılmaz kalabalıklardı. Sanırım içlerinden bir çiftin düğünü vardı :) Göç ediyorlar diyeceğim ama mevsimi mi bilmiyorum :)
Yukarıdaki Fotoğrafları İstanbul'u özlediklerini bildiğim Beyzoş ve Hiloş 'a hediye ediyorum.
Sevgiler

28 Ocak 2009 Çarşamba

Ordan Burdan 2














Tekrar merhaba,
Yine epey olmuş yazmayalı,hem evde oldukca yoğun geçiyor zaman hemde işte..
Bugunlerde oğlum çok düşkün bana,sürekli kucağımda yada pantolonumun ucunda nereye gitsem peşimde.Sürekli ''annecim seni çok özlüyorum'' diyor .Öyle üzülüyorum ki, o an herşeyi bırakıp tüm zamanımı onla geçirmek istiyorum.Ama yetiştirebildiğim kadar ilgilenebiliyorum işte.
Dün birlikte uyuduk onla, ikimizde kendi kitaplarımızı okuduk :) tabii o masalsı bir şekilde mırıldandı sayfaları çevirirken, okuyo gibi yaparken hiç zorlanmadı:) sonrada ''anne ben bitirdim hikaaayemii hadi yatalım dedi'' :) Sonra uyudukk güzel güzel ...

Hem anne olmak hem de çalışmak çok zor bence,ama şartlar maalesef buna zorluyor insanları bu şehirde.Helede böyle bir kriz döneminde çalışmamak lüks kalıyor artık kadın için.
.......

Geçen hafta bahsettiğim kitapları aldım.İlk okuduğum Luısıto oldu Susanna Tamaro yine çok akıcı anlatmış ve bir çırpıda bitirmiş; yaşlı ,yalnız bir kadının hayata tutunma hikayesini.Çok güzeldi ama sonu daha farklı bitmeliydi bence :)))

Diğeri Uçurtma Avcısı hala okumaktayım kesinlikle tavsiye ediyorum.Afganistan Kabil de başlayan çok çarpıcı bir hikaye çok da sürükleyici. Bu kitap tavsiyesi için de arkadaşım Afuş'e teşekkür ederim.

Bu arada eski iplerimi ortadan kaldırmak maksadıyla başladığım ilk süveterimi bitirdim giydim bile ;ama fotoğrafını çekemedim henüz. Acemice ama güzel oldu diyebilirim. Diğerine de başladım bitmek üzere ,çok vakit bulamadığımdan yavaş da ilerlese bu haftasonu bitirmeyi planlıyorum.

Şimdilik benden bu kadar..Hikaye yazmak için kendimi zorluyorum ama bu iş şarkı sözü yazmak gibi birşey sanırım, henüz ilham denen nazlı bey yada hanımefendi uğramadı bana :) En kısa zamanda inşallah çakışır yollarımız.

Sevgiler,

16 Ocak 2009 Cuma

Ordan Burdan...

Bir hafta olmuş yazmayalı . Öyle yoğundu ki bu hafta anlatamam. Elimizdeki son işin metraj kısmı üstüme kaldı .Günlerdir sadece sayılarla içli dışlı olmaktan gözlerimin feri kaçtı diyebilirim. Migren atakları da hızla arttı tabii. Bugün ara verdim artık,yarın devam edeceğim. Diğer iş arkadaşım projenin diğer kısmı için günlerdir çok az uyuyarak idare ediyor; onu düşününce elbette daha şanslıyım.


Bir haftadır eve her geldiğimde hiç birşey yapmadan dinlenmek istiyorum ama olmuyor. Mutfaktan tüm işimi bitirip çıkmam zaten oldukca zaman alıyor.Salona adım atar atmazda oğluşumun ''anne hadii gel deys yapalım'' sesi kulaklarımı dolduruyor. Yorgunda olsam genelde kırmadan yanında kalıp onun ders olarak adlandırdığı resim yapma işine girişiyorum.Biraz ev biraz ağaç çizince rahatlıyorum :) Bide her sayfada olması gereken ay dede tabii ki.. Bu aralar birde çuholaka (çikolata) çizmemi istiyor oğlum .


Bu akşam eve dönüş yolunda, İmge Kitabevi'ne uğrayıp listeme aldığım birkaç kitabı alacağım. Hem biraz kafamı da dağıtmış olurum.Oranın havası çok iyi gelir bana, tam on yıl oldu orayla tanışalı.(Aynur Ablam sağolsun) Kendimi nezaman yalnız yada yorgun hissetsem orda bulurum kendimi.Dinlenirim kendimce, yalnızlığımı unuturum.

......

Dilerim işin son aşaması olan yarınki hesaplarıda problemsiz halleder ve bu işi sonlarız.

Daha güzel yazılar yazmayı umarak, şimdilik bu kadar ...



Sevgiler,,,

7 Ocak 2009 Çarşamba

SAVAŞIN ORTASINDA BİR çocuk...












..........

Yüreğimde kan lekesi
Nefesimde barut kokusu
Gözlerimde donmuş kalmış gözyaşlarım
Ağlamama bile izin vermiyorlar
Soğuktan nasılda acıyor ellerim...

Kulaklarım duymuyor artık, annemin güzel sesini
Babam bir ekmek için çıktı evden
Günler oldu gideli
Döner mi ???

Anneeeeeeeeeeee ! yine bomba mı attılar ?
Hadi kapatalım gözlerimizi
Görmesinler bizi....

nehircce


Bugun gazeteleri okuduktan sonra kendimce bir şiir yazmak ve savaşın ortasında kalmış bir çocuğun duygularına hayalimden ortak olmak istedim.Eminim benim bu şiirde anlatmaya çalıştığımın, yüz kat daha acısını yaşıyor onlar. Binlerce çocuk ateş altında şuan.Ne gelecekten beklentileri kalmış,ne bugunden.Yarını görürlerse çok sevinecekler hepsi bu.

Kim bilir ne umutları vardı çocukca,şuan sadece kuru bir nefesten ibaret hepsi.Alabilenler hala çok şanslılar.

Herkes gibi öyle canım acıyor ki.. Oğlumu bir saniye düşünemiyorum o sisli,karanlık savaş kokan şehrin içinde.Ya ordaki Savaş anneleri ne yapsınlar. Bir tarafım çok şükür özgürüz derken bir tarafım isyan ediyor.

Nasıl da güzel bir duydu değil mi özgürlük.. Sabah istediğin saatte kalkmak,istediğin gibi giyinmek,istediğin yere istediğin zamanda gitmek.Canının çektiği bir çok şeyi yiyip içmek. Düşünsenize tüm bunları yaparken birden daracık bir sığınağın içinde kendinizi. Aç susuz kaldığınızı , dışarı çıkabilmek için,tepenizdeki bomba seslerinin bitmesini beklediğinizi.

Kendimiz için şükredip onlar için dua edelim...

Ve bilelim Atamızın birkez daha kıymetini ...

Sevgiler...



3 Ocak 2009 Cumartesi

MİGREN

Merhaba,

İki gündür içinde bulunduğum ruh hali sebebiyle yazamadım. Birde üstüne migren illeti gelince iyice kötü etti beni. Çekenler bilir nasıl bir hastalık olduğunu, aslında tam olarak hastalık mı onu da bilmiyorum.Can sıkıcı, ruh daraltıcı , mide bulandırıcı çok ciddi baş ağrısı yapan bir durum. Işığa bakamazsınız, güçsüz bırakır sizi.İçinizden birşey yapmak gelmez.Tıpkı iki gündür bana yaptığı gibi.

Bu sabah gözlerimi açar açmaz başımın ağrıyor olduğunu hissedince,kendimi daha kötü hissettim.İçim karardı hava da karanlıktı zaten. Zor attım kendimi sokağa. Temiz hava iyi gelir dedim ama şu saat oldu hala geçmedi. İş çıkışı kendimi mutlu etmek için birkaç parça birşey alma hayalindeyim. İnşallah gücüm yeter kendimi sevindirmeye.

Şimdilik burda nokta koyuyorum.Dilerim hafta başına motive olur ve daha moral dolu birşeyler yazarım...

Sevgiler,

31 Aralık 2008 Çarşamba

DÜNYA VE İNSAN

.........

"Adam yorgundu; Pazar günü evde oturup dinlenmek istiyordu.
Ama oğluna da söz vermişti; onu sinemaya götürecekti.
Bir bahane bulup evde kalmak istedi.
Gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve dedi ki:
"Bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim."
Kolay mıydı o küçücük parçalara ayırdığı haritayı toparlamak!
Ama aradan 10 dakika geçmişti ki, oğlu düzelttiği haritayla babasının yanına koştu ve
"Artık gidebiliriz sinemaya" dedi.
Adam hayretler içindeydi; "Bunu nasıl yaptın?" diye sordu.
Çocuk, "Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı.
İNSANI DÜZELTTİĞİM ZAMAN, DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜZELMİŞTİ" cevabını verdi."

Bu yazı bugun bana Afuş tarafından gönderilmiş paylaşmak istedim.Alınması gereken mesaj oldukça açık işlenmiş... (Teşekkürler afuşcumm)

Yeni yılda savaşlar hiç olmasın, çocuklar anasız babasız kalmasın yada onlarda yem olmasın bu düzene. 2009 hepimize tüm dünyaya huzur getirsin .Sevgiyleeee mutlu yıllar

30 Aralık 2008 Salı

HEDİYE ..




Biraz önce ailem için küçük küçük hediyeler aldım, çok seviyorum yeni yıl yada başka bir vesileyle birilerini sevindirmeyi.
Aslında çoğu zaman böyle günleri, para tuzağı olarak da düşünürüz ama; sevdiklerimize pek de elle tutulur bir şey yapamıyoruz özel günlerde olmasa... Bence kutlanmalı böyle günler yada özeli özel kılacak yeni günler bulmalıyız kendimizce ...
Sizlere de sağlıklı barış ve huzur dolu nice seneler...

29 Aralık 2008 Pazartesi

SİL BAŞTAN 2

................
Geride bıraktıklarını düşününce içinin bugün defalarca olduğu gibi bir kez daha burkulduğunu hissetti. O inanılmaz yalnızlığın içine gömülü kaldı.

Biran önce sabah olmasını öyle çok istiyordu ki... Birden burnuna mis gibi taze ekmek kokusu geldi.Yanında da zeytin olmalıydı.Bir de taze domates, ne iyi olurdu ama çocukluğundaki gibi güzel kokulu domateslerden..Acıkmış olmalıydı yeni farketmişti.Saatlerdir yoldaydı bir bardak demli çay dışında bir şey inmemişti midesine..Gün ışığını görürse üzerinde,ilk işi kısıtlı parasıyla taze ekmek ve zeytin almak olacaktı. Uyusa geçermiydi açlığı.Korkmasa uyuyacaktı belki ama içi sürekli ürperiyordu.

Biran dalacak gibi oldu sanki,önünden hızlıca geçen bir araba gürültüsü olmalı, kendi çığlığıyla irkildi.Burada uyuyamayacağı çok açıktı.Kendini uyanık tutmaya çalışmalıydı.Kolundaki saatin yanar döner ışığıyla gece yarısını geçen zamanı görebildi.

Artık içindeki çaresizlik o kadar büyümüştü ki ,gözlerini biran önce yummak, ne olursa olsun başına ne gelrise gelsin; ama gün ışığını görmeyi öyle çok arzuluyordu ki. Bir yandan geçmişiyle yüzleşirken, diğer taraftan soğuk ve gece yükünü iyice ağırlaştırıyordu.
...........

''Abla abla'' ses çok yakınındaydı gözlerini usulca açtı.İki kız çocuğu ''iyi misin'' dediler.
Ne kadar da sıcaklardı. Yanakları kıpkırmızı,ayaklarında uzun lastik çizmeler, saçlar örülü ne de temizlerdi. Ellerinde taze ekmekler evlerine gidiyor olmalıydılar.Nasılda çekip aldılar onu yalnızlığından.Sanki tüm dertlerine deva oldular birden bire.Ayağa kalkmak istedi ama tutulan vücudu buna izin vermedi.
Kötüydü,çok kötüydü toparlanması bu yalnızlığı unutması çok zaman alacaktı belki.Ama gün doğmuştu gece bitmişti.Yeni bir gün herşeye gebeydi.
Karşısındaki iki küçük sanki geride bıraktıklarıydı.Özlemle sarılsamıydı onlara bir kere...Kendini o sıcacık gülüşlerin arasında çok güvende hissetti. Hiç konuşmadılar yanına aldığı tek eşyası sırt çantasını yüklenip,takıldı kızların peşine ne önemi vardı ki...

Umut ona gün ışığını göstermişti.Demekki gideceği yönüde bu iki küçük kız beliryecekti...

O yeni hayatına, böyle uzun dar bir yolu burnunda taze ekmek kokusuyla,içinde anlatılamayanlarıyla yürüdü.herşeye sil baştan başlamak üzere...

27 Aralık 2008 Cumartesi

SİL BAŞTAN ... 1

Solgun bir genç kadın,tahammül edilemez bir soğuk,tek göz yanan bir ısıtıcı ve demli bir bardak çay....

Bu küçük kahveye sığınalı epey bir zaman geçmişti.Saat ilerledikce İnsanların tuhaf bakışları altında daha fazla burda kalamayacağını anladı. Ayaklandı,tüm eğik başlar onunla birlikte yükseldi.Daha da ürktü genç kadın.Biran önce çıkmalıydı çaresizce girdiği derin bir kuyuyu andıran bu köhne kahveden...Telaşlı adımlarla çıktı ,pervazları kırık, kapı kulbunu bile zor bulabildiği eski ahşap kapıdan.

Yola çok yakındı kahve, yol boyu ilerledi biraz daha fazla gitmeye cesareti de yoktu.Yol çok ıssızdı .Buraya onu küçük bir köy dolmuşu getirmişti.Gidebildiği kadar uzaklaşmak istediğinden dolmuşcunun durduğu son nokta olan bu kahve önünde inmişti. İner inmez de içine dolan ürkütücü yalnızlıktan korkmuştu.Şimdi yoldan değil bir araç hiç bir yaşam belirtisi geçmiyordu.

Uzakta belli belirsiz yanan ışıklar tek umuduydu.Sabahı biraz önce çıktığı köhne kahvede geçirecekti ama içindeki ses onu çok huzursuz etmiş kalkmıştı ordan telaşla...

Etrafına daha iyi bakınınca, biraz ileride duran belli ki köylülerin kendi çabalarıyla yaptıkları derme çatma bir durak gözüne ilişti.Üstü saçla örtülmüş kenarları tuğla ile çevrilmiş küçük bir sığınağı andırıyordu uzaktan. Arkasından kimsenin gelmemesini umut ederek çaresizce yürüdü.Usulca sokuldu içeri, hiç bir şey göremez halde gömülmüştü sanki karanlığa.İçeri girince anladı ki burada oturacak bir yer de yoktu.
Sessizce çömeldi karanlığa. Birden eli boynundaki eşarba gitti, işte ozaman gözlerinden süzülen yaşa engel olamadı. Ağlayamıyordu oysa kaç zamandır.Biraz iyi mi gelmişti ...

Şimdi zamanı geri çevirmeyi, yaptığı hataları silmeyi ne çok isterdi. Ama artık çok geçti...Tek çaresi herşeyden kaçmaktı sil baştan başlamaktı herşeye...Başta çok cesur davranmıştı;ama artık kendini çok güçsüz hissediyordu.

Sabahı burda beklemek,günün ilk ışıklarıyla ilerideki küçük evlere doğru yürümekten başka yapabileceği hiç birşey yoktu....

..............


Küçük hikayemi burda kesiyorum merak edin biraz :) devamı yarın..

26 Aralık 2008 Cuma

Çocuksu Cumalar...

Kaç yaşımızda olursak olalım zaman zaman dalarız çocukluğumuza değil mi? Kimimiz hoş hatıralar,kimimiz hüzünlü izler hatırlarız... Ama hafızalardaki çocuksu cumalar hep aynıdır. O sabah başka bir neşeyle açar gözlerini insan,hevesle hazırlanıp okula gider . Hele bir de son iki ders Beden Eğitimiyse yüreklerdeki sevinç daha da katlanırdı.

Son ders zili büyük bir çoşkuyla beklenir,içiniz kıpır kıpır oysa farklı bir şey yoktur eve gittinizde sizi bekleyen, olsun ogün çocuksu bir cuma günüdür. Cuma törenleri hep çoşkulu geçer herkezin yüzü güler.Marşımız biter bitmez ,kulakları dolduran çığlık büyür büyür okul duvarlarının dışına taşardı.Sonra herkes bir tarafa savurur kendini, kimi başka bir sınıf sırasındaki kardeşini, kimi arkadaşını arama telaşına düşerdi. Sırtlardaki çantalar çarpışır birbirine,ellerdeki resim dosyaları düşer yere; ama kimse kızmazdı birbirine; çünkü o gün cumaydı . En büyük keyifse eve dönüş yolunda arkadaşınla kolkola yürümek, sohbet etmek gülüşmekti.

Yürekler pırpır eve gelindiğinde çantalar önlükler bırakılır bir köşeye.. Sonra TRT açılırdı hemen ,Susam Sokağı hazırlanan ikindi kahvaltısıyla izlenirdi keyifle .Yine ne komikti Minik Kuş .Tahsin Amca ne de sevecendi...

Akşama ise tüm aileyi bir araya toplayan Süper Baba vardı. O gün hiç geçmesin istenirdi ; çünkü ogün cumaydı. Şimdi deliler gibi özlediğimiz çocuksu bir cuma günüydü...

25 Aralık 2008 Perşembe

Görmeye değer ..

http://www.alpalper.com/kitap/kitap.html

Türkiye yi hiç böyle görmediniz.

Ülkemiz doğal güzellikleriyle tek kelimeyle şahane ,tabii kıymetini bilenlere...

Sevgiler,

UMUT

Bugünlerde Ayşe Kulin'in Umut isimli kitabını okuyorum. Konusu; 1900 'lü yılların başlarında yaşananlar, Cumhuriyetin getirdikleri,değişen hayat hikayeleri.Ama bu kitabı daha iyi anlamak için, bir önceki kitabı Veda yı okumanızı tavsiye ederim.Osmanlı konak hikayelerini sevenler için vazgeçilmez iki kitap..

Ayşe Kulin her dönem okunabilecek bir yazar,dili çok akıcı zihninizi dinlendiriyor.Çoğu zaman kitaplarını bir çırpıda okuyup hemen kaldırabiliyorum kitaplığıma ..

Birde bu aralar örgü örüyorum, bir hırka başladım kendime, oğlum sürekli yanıma gelip ''bu benim dimi anne'' diyor ölçüyor üstüne elimden bırakınca tutup elimi ''sen otur bana kazak ör ''diyor :) En kısa zamanda bitirip fotoğrafını yayınlıycam ...

Sevgiler,,
nehircce






24 Aralık 2008 Çarşamba

ELDİVEN

...

Bugün oğlumun ''annecim yanına gelcemmm'' sesiyle açtım gözlerimi bu soğuk İstanbul sabahına.Elinde yastığı yatağında doğrulmuş beni bekliyordu.Sıcacık gülümsedi önce sonra açtı kolarını sarıldı boynuma erkenden uyandığı için biraz da şaşkındı oysa akşam erkenden uyumuştu miniğim.. Güzel yanaklarını doyasıya öpüp kokladım çünkü birazdan ayrılıp işe gitmek zorundaydım :( Sevgisini belli eder hemen öper oda koklar sabahları beni ,güzel oğlum iyi ki varsın cansınnn...

Güne genelde otobüse yetişme telaşıyla başlayınca,evde muhakkak birşeyler unutur çıkarım. Bu sabah da eldivenlerimi unutmuşum .Kızdım kendime dalgınlığım yüzünden . Neyse sıkıca sarılıp montuma ellerim ceplerimde koşarak geldim durağa, her zamanki gibi dolu bir durak ve tıklım tıkış otobüsleri görünce manzara bugunde aynı desene dedim içimden... Sırf buyüzden resmi tatillerde çalışıyor olmaktan mutlu oluyorum.İtilip kakılmadan, taciz edilme korkusu yaşamadan, aaa bide hele ön kapı yakınlarındaysanız uzatılan akbillerle ilgilenmekten de kurtulmuş oluyorsunuz.

Neyse ki binebildim bugun ön kapıdan otobüse, buda İstanbul da bir mucize sayılır hani :) Güç bela geldik Kadıköye nihayet ..Otobüs durduğunda mendilci amcayı yine aynı yerinde gördüm .Bu soğukta onun yaşındaki insanlar ya evlerinde torunlarını seviyor ya eşleriyle kahve içiyor olmalılar bence.Ama o havaya aldırmadan belki eşine belki torunlarına üç kuruş para götürmek için dışarlardaydı yine, içimin ezildiğini hissettim ...

Yanına gittim koşarak tanıyor artık beni,önce sıcacık bir selam verip paramı uzattım oda mendilini ,işte tam da o sırada sabah ki hayıflanmamın ne kadar gereksiz olduğunu gördüm. Çünkü ihtiyar amcanın da elinde eldivenleri yoktu benim gibi...Ben ısıtabilmiştim ellerimi cebimde ama onunkiler morarmıştı soğuktan...

20 Aralık 2008 Cumartesi

Bu sabah yağmur var İstanbul da,

Ne güzel bir şarkıdır, her yağmurda özellikle açıp dinlerim, İstanbul yağmurla ne kadar da hüzünlüsün. Yılların yorgunluğu var üzerinde kirinden pasından temizlenircesine mutlusun aslında ve bizede hüzünle karışık sevinç yaşatırsın her yağmuru aldığında yüreğine..

Yazmak dünyanın en güzel şeylerinden biri bence, paylaşılırsa daha da güzel. Bu yeni başlangıcımda kimlere ulaşır bu sayfa, yazılanlar bilmiyorum ama ben kimse bilmesede okumasada çok mutluyum. Kendim için birşeyler yapıyor olmaktan.

Sevgiyle umutla kalalım hep gülümseyelim sıcacık...