23 Aralık 2009 Çarşamba

Uzun oldu ama okuyun derim...

Süleymaniye de işte tam da bu ev gibi,ahşap bir evin içinde ölçü alıyoruz 2 yıl önce..

Mimar arkadaşlar bilirler,rölöve ve fotoğraf işleri için gönderilmiştik 3 arkadaş..Aynı böyle yıkık perişan heryer köstebek deliği gibi açılmış,İstanbul un tüm soğuğu içeride...Ellerimizde eldivenler denklanşöre basarken bile ellerim tutmuyor ki.. Biz bir de o evde ölçü alacağız..

Her katta 3 oda, her odada bir aile, her ailede en az 4 çocuk.. Ülkenin en doğusundan kalkıp gelmişler..Neden ? daha iyi yaşamak için,öyle iyi yaşıyorlar ki,tuvaletlerde bulaşık yıkanıyor,koca koca leğenler,kovalar,deterjanlar ortada..Zemin hep su, ıslak havlular yerde..Biri kenarda çamaşır yıkıyor..Çişi gelen çocuklar çamaşır ve bulaşık leğenlerinin üstünden atlatılıp işetiliyor..Ağzımız açık bakıyoruz.Fotoğraf çekmek hiç bu kadar zor olmamıştı desem..Evin her köşesi hüzün gibi sessiz,bir tek çocuk öksürükleri bölüyor bu sessizliği.


Her odayı ayrı ayrı ölçüyoruz.Hepsinde de benzer eşyalar, duvar köşelerine yığılmış döşekler karşılıyor bizi.Zorlanıyoruz epeyce..Birde gece görmek istiyorum o odaların halini içten içten..Kim bilir bir yatak da kaç çocuk uyuyor...


Odanın biri kapalı açmıyor içerideki bayan..Ama ölçünün alınması lazım bekleyeceğiz.Çıkıyoruz üst kata yine öksürük sesleri,Türkçe bilmeyen güzel bir kadın karşılıyor bizi merhameti sonsuz..Üşüdüğümüzün farkında ama çayı bitmiş tezgahı gösteriyor demleyeyim mi diye soruyor ..Yok diyoruz, başımızı sallıyoruz..Fark ediyorum ki hamile,elleri de yüzü gibi bembeyaz.Peşinde 3 çocuk daha var..Odaları yavaş yavaş bitirirken eşi geliyor gencecik bir adam,şaşırıyorum.Kadın çok yaşlı oysa ki...Sohbet ediyor genç adam bizle yıkacak mısınız abla diyor..Bilmiyorum diyorum..Onarıcaz inşallah.Böyle kalsa olmaz mı diyor.neden diyorum.onarırsanız çok kira ister ev sahibi diyor :((


Kime neye kızacağımı şaşırıyorum..Ev sahibin, aç gözlünün teki demek istiyorum.Perişan etmiş canım evi ,yıkmış bölmüş oda oda parselemiş.Her birinizden ayrı kira alıyor...O şerefsiz zaten deee, ahhh bu mis gibi ahşap kokan,eski kokan evin ne günahı vardı beee...Sizin ne günahınız vardı..
Pişman mısınız diyorum memleketinizden kalkıp geldiğinize,ahh be abla sorma,ne sen sor ,ne ben söyleyeyim diyor...


Öğreniyorum ki eşi benden de küçük...Oysa yüzü öyle eski ki kadının ..Tıpkı içinde yaşadığı ev gibi..


Arkamızda evin tüm çocukları,merak içindeler tabiii, tekrar iniyoruz aşağı,kapısı açılmayan oda açılmış..Amann Allah'ım içerde nasıl güzel bir yüz,gözler boncuk ama nasıl küçük, nasıl tatlı bir çocuk...Efe o zaman 14-15 aylık hala emiyor beni,göğsümde sütlerim sızlıyor küçük çocuğu görünce..

Elimde ki metreyi bırakıp alıyorum kucağıma öpüyorum kokluyorum..Hiç tiksinmiyorum ter kokuyor oysaki..Rutubet kokuyor buram buram...Ama tenine sinen çocuk kokusunu alıyorum ben...İsmi Ahmet.Oğlumdan o kadar küçük duruyor ki 18 aylık olduğunu öğrenince şaşırıyorum.Annesi birer bardak çay ikram ediyor bize.Öğrendim ki kalbi delikmiş Ahmet'in.İçim ezik yaptığım işten çok uzaklaşıyorum o an..
Her yer kırık dökük, içeri de bir elektirikli ısıtıcı sadece Ahmet i ısıtmaya çalışan bir kadın..Biz ölçü alırken ısıtıcıda ısınan suda Ahmet i yıkıyor annesi arkada ki küçük odada...Ahmet mis gibi geliyor odanın ortasına oturtuluyor;ama üstü incecek..Elinde sadece bir cips poşeti..Sonra bir elma veriyor annesi,nasıl iştahla yiyor..Nasıl özeniyorum onun iştahına oğluma nasıl kızıyorum anlatamam..Beyimiz beğenmiyor yemek yemek istemiyor..Küçük Ahmet ne bulsa yiyor..
Tedavisi çok pahalı,hastalık çok sinsi o yüzden gelişimi çok yavaş..Babası fırında işçi küçük Ahmet in, tek şansı tek kardeş olması yediklerini paylaşmıyor kimseyle..Yoksa çoktan kaderine terk edilmiş...Sonra ki gidişimizde bir torba oyuncak ve kıyafet götürüyorum..Birde banyodan sonra giysin,üşümesin diye bir uyku tulubu...

Şimdi nerdesin,nasılsın bilmiyorum ama yine yüreğimin tam ortasına düştün deniz gözlü küçük adam,iyi olmanı hayatta olmanı nasıl istiyorum bilemezsin...